Depremin tarihi ve deprem hakkında:
Deprem, yer sarsıntısı, seizma veya halk arasında zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Depremin tarihinin dünyanın oluşumundan beri devam ettiği düşünülmektedir. Ekstrem doğa olayı olan deprem günümüze kadar çok fazla can ve mal kaybına neden olmuştur. Kaynağını yerin derinliklerinden alınır. Bu nedenlerden dolayı deprem dikkatli ve ciddi önlemler alınması gereken bir doğa olayıdır.
Deprem haftasının önemi:
Depremin ne zaman, nerede ve ne derecede geleceğini kestirmek zor olduğundan dolayı insan yaşamına etkisi çok büyüktür. Bu yüzden deprem gerçeğiyle insanların yüzleşmesi, hayat kurtaran önlemlerin ve bilgilerin tazelenmesi için deprem haftası büyük önem arz ediyor. Deprem gerçeğinin ne olduğu TÜBİTAK kurumunca çocukların anlaya cağı dilden şu şekilde anlatılıyor: “Önce gürültü duyulur, ardından sarsıntı başlar. Esas yıkıcı sarsın birkaç saniye sonra gelir. Çoğunlukla yalnızca birkaç adım atılabilir. En hız biçimde en güvenli yere ulaşıp, en güvenli pozisyonu almanız gerekir.” Bunun gibi hayat ifade eden önemli bilgileri her sene insan zihninde canlı tutmak için 1 – 7 Mart tarihleri arasında ‘Deprem Haftasında’ anlatılır, işlenir ve tazelenir.
Türkiye, Deprem Gerçeği ve alınması gereken önlemler:
Deprem açısından fay hayattı ülkemizin doğusundan batısına kadar uzanmaktadır. 1999 Gölcük depremi, Van depremi, acısını çok çabuk unuttuğumuz İzmir depremi. Deprem acısından çok riskli bir ülke olmamızın yanında büyük oranda can ve mal kaybı yaşadığımız depremlerde gördük fakat doğanın sürekli sopasını bize göstermesine rağmen hiç ders çıkarmayarak aynı döngüyü sürekli yaşıyoruz. Tıpkı benim yazımda da olduğu gibi her sene her alandan farklı insanlar deprem haftasında uyarılar yapmamıza rağmen her zaman canımız yanmaya devam ediyor. Klasik olarak her sene tekrar edilen ‘bir köşe bul ve kıvrıl’ şeklinden ki uyarılardan açıkçası ben bıktım. İzmir deprenin büyüklüğü 5.1 olmasına rağmen yıkım ve can kaybı yok yüksekti anladık ki depremden sadece bir köşeye kıvrılarak kurtulamıyoruz ama sadece bunu biz anladık. Dünya üzerindeki pek çok ülkeye baktığımız zaman daha büyük depremlerde daha az hasar ve can kaybı olduğunu gördük hatta can ve mal kaybı olmadığını bile pek çok defa gördük. Bu kapsamda hiç örnek almadık sanırım. Her zaman aynı senaryo her zaman aynı üzüntüler. İnsanları ve yöneticileri anlamak gerçekten zor. Şu dönemde bile hala depremlerin dinsel kuramlardan kaynaklandığını düşünebiliyor ve bunun üzerinden kendilerine pay bile çıkarabiliyorlar. Ben eğer depremle ilgili bir konferans verecek olsaydım ilk olarak depremlerin bir doğa olayı olduğunu Türkiye’nin deprem ülkesi olduğunu ve bu olanların din ile bir bağının olmadığını öğretirdim. Depremin mükemmel olmayan doğada deprem kitlesel ölümlere yol açan bir tehdit olduğunu artık tanrının arkasına sığınıp bilimden uzak bağnaz yapılara sığınmak yerine deprem ülkesi Türkiye'de neden jeoloji mühendislerinin işsiz olduğunu sorgulamak gerektiğini bu insanların evler inşa edilirken neden taban incelemesinde kullanılmadığını ,inşaat mühendislerine neden iş ahlakının öğretilmediğini, malzemeden çalmanın adının hırsızlık değil de neden ticaret olduğunu yeni nesillere sorgulatmayı öğretirdim. Şunu da ekleyip yazımı bitireyim. İnsanın kendini en güvende hissettiği yer evidir, evinizin başınıza yıkıldığını ve sevdikleriniz canını aldığını düşünün ve iş hayatınızda hep bu düşünceyle çalışın.